Aklınızın var olduğunu inkâr edemezsiniz. Zaten inkâr etme eyleminin kendisi bile düşünceleri şekillendirme becerisi gerektirir. Bu da zihinsel bir beceridir. Dolayısıyla, aklınızın olduğunu inkâr etmek var olduğunun kanıtıdır! Ancak, aklımızın olması ne demek, işte bu net değil. Fiziksel bir nesne olan beyne sahip olduğumuzu biliyoruz. Asıl soru, aklımızdan kastettiğimiz şey beynimiz mi? Önemli zihinsel ve fiziksel farklılıklar böyle olmadığını gösteriyor.
Örneğin sıradan fiziksel nesnelerin uzamsal özellikleri var: Yer kaplarlar; boyutları, şekilleri, konumları vb. vardır. Ancak, aklımız uzamsal gibi görünmüyor. Bir düşüncenin ne kadar "büyük" olduğunu veya bilincimizin şeklinin nasıl olduğunu sormanın anlamsızlığı kadar bir düşüncenin ya da algının nerede olabileceğini sormak da en az onun kadar mantıksızdır. Beynin içine girebilseydiniz, tek göreceğiniz etrafta vızıldayan moleküller olurdu. Hiçbir "düşünceyle" veya "algıyla" karşılaşmazdınız çünkü onlar gerçek anlamda beynin içinde değildir.
Aklın ayrıca eşsiz bir özelliği vardır: Sadece sahipleri ulaşabilir. Kimse sizin ne düşündüğünüzü bilemez, fakat siz ne düşündüğünüzü doğrudan bilebilirsiniz. Hiçbir fiziksel nesne bu özelliğe sahip değildir. Fiziksel nesnelerin hepsi bir yer kapladığından, herkes onlara eşit oranda erişebilir; başkalarının beyni için bile bu durum geçerlidir. Hatta tıbbi görüntüleme sayesinde doktorlar sizin beyninizde olanlara sizden daha çok hâkimdir. Ancak, sadece beyinde olanlara bakarak sizin hissettiklerinizi hissedemezler. Bedeniniz ve beyninizden çok farklı bir şekilde bu durum sadece size özgüdür.
Maalesef, akim tam olarak ne olduğu anlaşılmış değil ama kesin olan bir şey var: Kafatasımızın içinde sadece beyin var ve akıl gerçek anlamda başka bir yerde.
Kaynak: Her Gün 60 Saniye Felsefe, Andrew Pessin, Omega Yayınları, 2011
Comments