Karl Marx 5 Mayıs 1818'de Prusya'da doğdu. Marx'ın babası, Prusya reform hareketinde yer alan başarılı bir avukattı; Voltaire'in ve Kant'ın eserlerine değer verirdi. Kant'ın hem annesi hem de babası Yahudi olmasına rağmen, 1815'te Yahudilerin tam yurttaşlık hakkı elde etmelerini yasaklayan kanunun sonucu olarak babası din değiştirerek Lutherciliğe geçti.
Kari Marx 1835'te Bonn Üniversitesi'ne girdi, sonra babasının isteğiyle Berlin Üniversitesi'ne nakil yaptırdı (babası oranın daha ciddi bir okul olduğunu düşünüyordu). Marx, Berlin Üniversitesi'nde hukuk eğitimi almaya başladıktan sonra felsefeye geçti ve Hegel'in çalışmalarını öğrenmeye başladı. Çok geçmeden, zamanın dinsel ve siyasal kurumlarını eleştiren, Genç Hegelciler olarak bilinen radikal öğrenci grubuna katılacaktı.
1841'de Marx, eskiçağ Yunan doğa felsefesine ilişkin teziyle Jena Üniversitesi'nde doktorasını tamamladı. Benimsediği radikal siyasal ideolojiler nedeniyle kendisine öğretim görevi verilmedi. Marx ondan sonra gazeteci olarak çalışmaya başladı ve 1842'de liberal Rheirıische Zeitung gazetesinin editörü oldu. Ne var ki, aradan bir yıl ancak geçtikten sonra hükümet bu gazeteyi kapattı. Marx daha sonra evlendi ve Paris'e taşındı. 1944'te orada Bruno Bauer'e (eski arkadaşı, Genç Hegelci) yönelik bir eleştiriyi Friedrich Engels'le birlikte kaleme aldı. Kısa süre sonra Marx, yine başka bir radikal gazeteye yazı yazdığı için Fransa'dan çıkarıldı (bu gazetenin en sonunda Komünist Birliğe dönüşecek olan bir örgütle yakın bağları vardı); bu yüzden Brüksel'e taşındı.
Brüksel'deki döneminde Kari Marx sosyalizm fikirleriyle tanışınca Genç Hegelcilerin ideolojisinden koptu. Yine Brüksel'de yaşıyorken, Alman İdeolojisi adlı kitabında dile getireceği tarihsel maddecilik kuramını geliştirdi ve Feuerbach Üzerine Tezleri yazdı (bu kitap, ölümünden sonrasına kadar yayınlanmayacaktı çünkü kitaplarını yayımlamaya istekli yayınevi bulamıyordu).
1846'da Marx, Avrupa'nın her yanındaki sosyalistler arasında bağ kurmak amacıyla bir Komünist Yazışma Komitesi kurdu. Marx' ın ortaya attığı fikirler, İngiltere'de sosyalistlere esin vererek, Komünist Birliği'nin kurulmasını sağladı ve 1847'de Marx ve Engels, Londra'da toplanan merkez komitesinin isteğiyle Komünist Parti Manifestosu'nu kaleme aldılar. Komünist Parti Manifestosu 1848'de yayımlandı ve sonuç olarak Kari Marx 1849'da Belçika'dan çıkarıldı. Fransa'dan sınır dışı edilen ve Prusya tarafından yeniden yurttaşlığa kabul edilmeyen Marx en sonunda Londra'ya gitti; orada Alman İşçi Eğitimi Derneği'ni geliştirme çabalarına katıldı ve Komünist Birliği'nin yeni genel merkezini oluşturdu. Marx, en büyük eseri olarak kabul edilen Kapital başlıklı iktisat incelemesinin ilk cildini 1867'de yayımladı. Yaşamının geriye kalanını, sonraki iki cildin elyazmaları üzerinde çalışarak geçirdi; ne var ki elyazmalarını tamamlayamadan vefat etti ve bu kitaplar ölümünden sonra yayımlandı.
KARL MARX'IN FELSEFİ İZLEKLERİ
Marx'ın külliyatı, bireyin emekçi olarak üstlendiği rol ve mal ile hizmet alışverişiyle olan bağlantısı üzerine odaklanır.
Tarihsel Maddecilik
Marx, Hegel'in felsefi çalışmalarından inanılmaz ölçüde etkilendi; özellikle insan bilincinin nesneleri anlamaya dönük basit çabalarla başlayıp öz farkındalığa ve daha yüksek, daha karmaşık, daha soyut düşünce süreçlerine evrildiği yolunda Hegel'in dile getirdiği düşünce, Marx'ı çok derinden etkiledi. Hegel, tarihin de benzer bir diyalektik süreç olduğunu öne sürüyordu; belirli bir zaman dilimine özgü çelişkiler, o önceki çelişkileri çözüp gidermeye çabalayan yeni bir zaman dilimine yol açıyordu.
Marx, Hegel'in tarihle ilgili görüşüne büyük ölçüde katılmakla birlikte, Hegel bir idealistti; Marx ise kendisini maddeci olarak görüyordu. Dolayısıyla Hegel, insanların çevreleriyle ilişki kurmalarının birincil yolunun fikirler olduğuna ve tarihin, ilgili zaman dilimini temsil eden fikirler temelinde anlaşılabileceğine inanırken, Marx tarihteki bir zaman diliminde toplumların örgütlenme tarzlarının gerçekte o toplumla ilgili temel gerçek olduğuna inanıyordu. Marx tarihe, sınıflar arasında kırgınlık duyguları meydana getirerek farklı toplumların oluşmasına yol açan bir dizi iktisadi sistemin evrilen bir örüntüsü olarak bakıyordu.
Emeğin Yabancılaşması
Marx, bir kişinin esenlik duygusunda ve kendini kavramasında kilit bileşenin emek olduğunu savunur. Kişi, nesnel maddeyi dayanıklı ve değerli bir şeye dönüştürmeye çalışırken, kendisini dışsallaşmış olarak ve sanki varoluşun yalın gereklerini yerine getirmiş gibi görür. Marx, emeğin yalnızca kişisel bir yaratma edimi olmakla kalmadığını; kişinin kimliğinin ve sağ kalımının sergilenmesi de olduğunu öne sürer.
Marx, özel mülkiyete dayalı bir sistem olan kapitalizmde, işçinin ne yazık ki kendisi için temel önem taşıyan öz değerden ve kimlikten yoksun bırakıldığını belirtir. Ürününden artık uzak kalan işçi yaptığı işe, kendisine ve iş arkadaşlarına yabancılaşır. İşçinin kişisel bir doyum duygusu tatması artık söz konusu değildir ve işçi artık çalışmayı sadece hayatta kalma yolu olarak görür. İşçi, iş sürecine yabancılaştığı için ve emek benliğin kilit bir bileşeni olduğundan, işçi de benliğine ve bütün insanlığa yabancılaşmak zorunda kalır. Kapitalizmin doğurduğu sürekli yabancılaşma, böylelikle tarihsel maddecilikte irdelenen uzlaşmaz ilişkiyi yaratır ve eninde sonunda kapitalizmin yıkılmasına yol açacaktır.
Değere İlişkin Emek Kuramı
Marx, meta teriminin anlamını "gereksinimleri ya da istekleri karşılayan dışsal bir nesne"olarak belirtir. Ayrıca kullanım değeri (bu tür gereksinimleri ya da istekleri karşılayabilme özelliği) ile değişim değeri (diğer metalar karşısında -parayla ölçülen- değer) arasında ayrım yapar. Tüm metalar emek ürünleridir ve Kari Marx'a göre, bir metanın değeri arz-talep gibi bir ölçüyle belirlenmemelidir; daha çok bu değer o metanın yapımında kullanılan emek miktarını temel almalıdır. Bu nedenle, bir metanın pazardaki değeri, onun yapımına giden emeği ve üretimi temsil etmelidir.
Değere İlişkin Emek Kuramı
Marx’m değere ilişkin emek kuramı ya da emek-değer kuramı önemlidir; çünkü yine onun geliştirdiği sömürü kuramının, yani işverenlerin işçilerini sömürmelerinin sonucu olarak kâr elde ettiklerini belirten kuramın kökünü oluşturur.
Bir kişi, metalar satın almak yoluyla gereksinimlerini ve isteklerini karşılamak için, ilk önce kendi bir meta üretmeli ve satmalıdır; bu tür alışverişler ise ancak para kullanılarak yapılabilir. Marx, kapitalistler arasında geçerli olan dürtünün meta arzusu değil, para arzusu olduğunu öne sürer. Bu dürtünün güdülediği kapitalistler, en düşük maliyetle en çok emek elde etmek, sonra da metanın değişim değerine değil, ödedikleri paradan fazlasına satmak üzere ücretleri ve çalışma saatlerini belirlerler. Kapitalistler, Marx'ın "artık değer" dediği fazlalığa el koyarak işçileri sömürürler.
Üretim Tarzı ve Üretim İlişkileri
Marx'a göre, bir toplumda iktisadi üretimin örgütlenmesi "üretim tarzı" olarak bilinir. Bir toplumun mal üretmek için kullandığı"üretim araçları" (örneğin hammaddeler, fabrikalar, makineler, hatta emek gücü) üretim tarzı bünyesinde yer alır. Marx daha sonra, üretim araçlarına sahip olmayanlar (örneğin işçiler) ile sahip olanlar (örneğin burjuvazi ya da kapitalistler) arasındaki ilişkiler olarak üretim ilişkilerini tanımlar. Kari Marx'ın öne sürdüğüne göre tarihin evrimi, üretim tarzı ile üretim ilişkileri arasındaki etkileşimin sonucudur. Üretim tarzı evrimini sürdürüp üretim yeteneğinin en üst noktasına ulaşırken, sınıflar arasında üretim ilişkilerine bağlı olarak husumet oluşmaya başlar (başka bir deyişle, üretim araçlarının sahipleri ile işçiler karşı karşıya gelirler).
Kapitalizm olarak bilinen üretim tarzının temelini, Marx'a göre üretim araçları üzerinde özel mülkiyetin varlığı oluşturur. Kapitalizm, emekten en düşük maliyetle en fazlasını elde etme fikrine dayanır ve işçilere ancak yaşayabilmelerine ve üretimi sürdürebilmelerine yetecek kadar ücret ödenir. Marx, işçilerin bir gün sömürüyü ve kapitalizmin uzlaşmaz zıtlıklar içeren mahiyetini anlayacaklarını, bunun da eninde sonunda işçi sınıfı tarafından kapitalizmin devrilmesine yol açacağını savunur. Kapitalizmin yerini alacak yeni üretim tarzı, üretim araçlarının ortak mülkiyetine dayalı olacaktır; bu da komünizmdir.
Meta Fetişizmi
Marx'ın inancına göre, insanlar dünyayı anlamaya çalışırlarken para gibi şeylere (nasıl elde edildiğine, kimde bulunduğuna, nasıl harcandığına vb.) ve metalara (bir ürünü satın alma ya da üretme maliyetine, bir ürüne yönelik talebe vb.) kafayı takarlar. Marx bunları "fetişler" olarak, yani insanların kafayı taktıkları ve yeri gelince gerçeği anlamalarına engel olan putlar olarak görür. İşçi sınıfının sömürüldüğü gerçeğini insanların anlamalarını önleyen işte bu fetişlerdir. Nitekim kapitalizmde, gündelik hayatta bir metanın piyasa fiyatı yalnızca sömürüye bağlı olmakla kalmaz; işçilerin sömürüldükleri gerçeğini de gözlerden gizler. Bu nedenle, Marx'ın tezine göre, kapitalist üretim tarzının, neden olduğu sömürüyle karşı karşıya gelmeksizin sürmesine olanak veren şey meta fetişizminin varlığıdır.
Comments