top of page

BİR TEK DİLEGİM VAR MUTLU OL YETER!

  • Yazarın fotoğrafı: FDM
    FDM
  • 1 Eyl
  • 3 dakikada okunur

İnsan için iyi olan şeyi belirlemenin yolu teknikten değil, insanların bir araya gelebilecekleri, müzakere olanağı bulabilecekleri, yapısal koşulları tartışabilecekleri ve düzenleyebilecekleri kamusal alandan geçer.

"Mutluluk" oldukça pozitif yüklü bir kelime.

Hangimiz mutlu olmayı istemeyiz ki? Hatta "mutluluk endüstrisi" dediğimizde aklımıza bütün gün çikolatadan yapılmış fabrikalarda insanları mutlu etmek için şarkılar söyleyerek çalışan, kendini insanlığa adamış gerçeküstü insanlar gelebilir.  Edgar Cabanas ve Eva   lllouz bizi bu pembe hayallerimizden uyandıracak bir kitap yazmışlar, adı Mutlu Yurttaş İmalatı: Mutluluk Endüstrisi Hayatımızı Nasıl Kontrol Ediyor? Tufan Gökbekçin'in çevirdiği bu kitaba birlikte bir göz atalım, "mutluluk" kelimesinin karanlık tarafını keşfetmeye çalışalım.

Öncelikle şuradan başlayabiliriz: Aslında Cabanas ve lllouz'un derdi mutlulukla değil, bir süredir tüm dünyada neoliberal politikalarla bütünleşmiş çarpık bir mutluluk anlayışının empoze edilmesi ile. Bu mutluluk anlayışı, 1998'de Amerikan Psikoloji Derneği'nin başkanlık koltuğuna oturan Martin Seligman'ın öncülük ettiği pozitif psikoloji anlayışına dayanıyor.  Bu   hamle ile Seligman bilimsel dayanağı bulunmayan "kişisel gelişim" endüstrisini bilimsel meşruiyete sahip "pozitif psikoloji" ile yutmakla kalmıyor, aynı zamanda neoliberal çağın makbul bireyini üretmek üzere yeni bir "mutluluk ideolojisini" piyasaya sürüyor.

Şimdi diyeceksiniz ki "bu nasıl bir mutluluk anlayışı   ki neoliberal politikaların bir uzantısı olarak görülebilsin?" Birinci olarak pozitif psikoloji neoliberal ideolojiyle paralel olarak topluma baktığında yalnızca teker teker bireyleri görür. Eğitim hayatınızda başarısız mı oldunuz? Bunun yapısal koşullarla hiçbir ilgisi yoktur, başarısızlık sizin bireysel başarısızlığınızdır. İş bulmakta güçlük mü   çekiyorsunuz?  Demek ki kendinizi yeterince geliştirememişsinizdir ya da iş görüşmelerinizde olumlu bir izlenim bırakamıyorsunuzdur. Konunun ülkenin istihdam politikasıyla ne gibi   bir ilgisi olabilir ki?

Bu doğrultuda bireyin her alanda potansiyelinin tamamını açığa çıkarabilmesi, pozitif psikolojinin "bilimsel" çalışmaları ile mümkündür. Bu çalışmalar bireyin esenliğini ele alırken içinde bulunduğu toplumdaki ne   maddi eşitlik endeksine, ne   cinsiyet eşitsizliğine ne yolsuzluk ve şeffaflık düzeyine ne sosyal yardımlara ne   de işsizlik oranlarına göz atma gereği duyar.  Hatta bu ekolden bir      ekonomist mutluluk endeksini baz alarak şunu bile söyleyebilmiştir: "Bireyin genel esenliği açısından eşitsizliğin bir önemi yoktur."  Bu ekonomiste göre birey için eşitsizlik, benliğini maksimize etme açısından engel olmak şöyle dursun kamçılayıcı bir etkide bulunur. Üst sınıfa yükselme umudunun mutluluk endeksine etkisi olumludur.

Gördüğümüz gibi pozitif psikolojinin alametifarikalarından mutluluk endeksi, yapısal ekonomik, toplumsal siyasal problemleri örten bir işlev görebiliyor.  Bu ekole göre esasında bireyin mutluluğu dış koşullara bağlı değil, uygun telkin yöntemleriyle herkesin mutlu olabilmesi mümkün. "Mutluluk endüstrisi" de burada devreye giriyor: Pozitif psikologların sunduğu terapilerden yazdıkları kitaplara, büyük şirketlere sundukları   motivasyon artırıcı aktivitelerden öğrencilere yönelik koçluk hizmetlerine kadar uzanan milyar dolarlık devasa   bir   endüstriden söz ediyoruz. Martin Seligman'ın kötücül dehası da işte burada ortaya çıkıyor; eskiden psikolojik destek hizmetlerinin hedef kitlesi kendini iyi hissetmeyen, bir sorunu olduğunu düşünen kişilerle sınırlıyken, Seligman'ın bu yeni yaklaşımı dünyadaki her bir bireyi hedef kitleye dahil ediyor. Ve herhangi bir sorunu olsun ya da olmasın her bir bireyin potansiyelini maksimize etmesi ve bu şekilde mutluluğa erişmesi için pozitif psikolojinin devreye girmesi bir zorunluluk haline getiriliyor.

Bugün pozitif psikoloji ideolojisi günlük hayatımıza o kadar fazla nüfuz etmiş durumda ki artık onu ayırt etmemiz bile çok güç.  Örneğin basit bir çamaşır makinesi deterjanı reklamında bile mutsuz bir kadının -bu tip işlere illa ki kadını layık gören toplumsal cinsiyet kalıpları da ayrı bir mesele- bu sihirli deterjanla tanıştığında diğer tüm koşullardan bağımsız olarak nasıl mutlu olduğunu görebiliyoruz. Dolayısıyla ihtiyacımız olduğu için   değil, mutlu olmak için satın almaya, mutluluğu tüketimde aramaya doğru evriliyoruz.

Bireyi toplumdan soyutlayan, ona potansiyelini maksimize etme ve böylece mutluluğa erişme görevi yükleyen bu yeni mutluluk ideolojisi her ne   kadar bilimsel bir kisveyle ortaya çıkmış olsa da burada Michel Foucault'nun bilgi ve iktidar arasındaki zorunlu ilişkiyi hatırlamamız yerinde olacaktır. Zaten düşündüğümüzde bilimin insan için mutluluğun ne olduğunu tanımlaması teknik olarak mümkün değildir.

Çünkü insan için iyi olan şeyi belirlemenin yolu teknikten değil, insanların bir araya gelebilecekleri müzakere olanağı bulabilecekleri, yapısal koşulları tartışabilecekleri ve düzenleyebilecekleri kamusal alandan geçer.

 

İLKER KOCAEL-OT Dergisi Sayı: 143

ree

 
 
 

Yorumlar


©2018 by Felsefe DERS Materyalleri. Proudly created with Wix.com

bottom of page