17. yüzyıldan sonra Osmanlı medreselerinde yavaş yavaş aklı bilimler itibardan düşmeye başlamış; matematik, astronomi ve felsefe gibi dersler her ne kadar tamamen ortadan kalkmamış ise de, ikinci planda kalmıştır. Katip Çelebi'nin sözlerinden, 17. Yüzyılın başında, hatta daha 16.yüzyılda bile Osmanlı medreselerinde akli bilimlerde bir gerileme olduğu anlaşılmaktadır.
16. yüzyılın sonları ile 17. yüzyılın başları, Osmanlı devletinde birçok bakımdan köklü değişikliklerin yaşandığı, oldukça dikkat çekici bir dönemdir. Bu dönemde, Osmanlıların duraklamaya başladığı, devletin askeri, iktisadi, siyasi, mali ve sosyal alanlarda çeşitli problemlerle karşılaştığı, bunun sonucu olarak bozulan dengelerin sosyal bir kurum olan medreseleri de etkilediği, bu yüzden de bilimsel etkinliğin yavaş yavaş düştüğü kabul edilir ve bu durum, apaçık olarak, gerektiğinde ispat edilebilecek şekilde, zaman zaman ortaya konulur. Ancak, bilimsel etkinliğin düşmesinde bu sorunların etkili olduğu inkar edilemezse de meseleyi sadece böyle bir değişimle açıklamak yeterince tatmin edici değildir.[1]
Katip Celebi Osmanlı’da akli ve felsefi ilimlerin önemine dikkat çeken düşünürlerdendir. O, Osmanlı’nın çöküş döneminde felsefe ilimlerinin ders programlarından kaldırıldığını dolayısıyla ne felsefiyyat ne hidaye ne de ekmelin kaldığını bildirir. Bu da Osmanlı medreselerinin yozlaşmasına neden olan amillerdendir. Halbuki ona göre bir kişinin ilmi alandaki değeri akli ve nakli ilimlerdeki yetkinliği ile orantılıdır. [2]
Felsefi disiplinlerin akademik ortamlarda değerinin takdir edilmemesinin nelere mal olabileceğini çarpıcı bir şekilde ifade ettiği için sözlerimi Katip Çelebi'nin Keşfü'z-Zünün adlı eserinde ifade ettiği tarihi bir tespitle bitirmek istiyorum. Katip Çelebi şöyle diyor:
"Diyorum ki felsefe ve hikmet ilimleri, İslam'ın fethinden sonra, Osmanlı Devletinin orta devrelerine
kadar Anadolu'da da faydalı oldu. Bu asırlarda kişinin şerefi, akli ve nakli ilimlerde elde ettiği bilgiler
ve bu sahadaki tahsilinin miktarı ile orantılı idi. Bu asırda hikmet ve şeriatı birleştiren allame Şemseddin Fenan, Fazıl Kadızade Rumi, allame Hocazade, allame Ali Kuşçu, Fazıl Ibn Müeyyed, Mirim Çelebi, allame Ibn Kemal ve Fazıl Kınalızade gibi derin alimler vardı. Kınalızade bunların sonuncusudur. Gerileme devri başlayınca, bazı müftülerin, felsefeyi tedristen kaldırıp, onun yerine Hidaye ve Ekmel derslerini koymaları sebebi ile ilimlerin rüzgarı durdu. İlimler bütünüyle yok oldu." [3]
[1]ÖKTEM, Ülker, “Osmanlı Medreselerinde Felsefe”. OTAM (Ankara Üniversitesi Osmanlı Tarihi Araştırma ve. Uygulama Merkezi Dergisi), Sayı: 15, ss: 271-288
[2] Kâtip Çelebi, Mîzânü’l-hakk, Kabalcı Yayınları, 2008, s. 196
[3]Murtaza Korlaelçi, "Taşköprülüzade ve Katip Çelebiye Göre Türk Kültüründe Felsefenin Yeri", Felsefe Dünyası Dergisi, sayı: 7, Ankara,1993 ss. 26 vd.
Comments