Bildiklerimiz, aklımızın doğumdan bu yana içine aldığı ve muhafaza ettiği her şeyin bir toplamıdır. Bu bizim dünya ile ilişkiye geçebilmemize ve duyu organlarımızın edindiği tüm verilerle akıllıca bir bağlantı içinde kalmamıza olanak sağlar. Bilgi birikimimiz, aralıksız olarak maruz kaldığımız uyaranlar tarafından sağlanan verileri tanımamızı, tepki vermemizi, sınıflandırmamızı ve düzenlememizi olanaklı hale getirir. Bu, hafıza tarafından gün ışığına çıkarılan verilerin toplandığı bir depodur ve uyarıcıların sürekli değişen manzarasına tepki verme ihtiyacı ya da arzusu tarafından harekete geçirilir. Ancak kısaca, bilgi tecrübe sonucu elde edilen malumatlardır. Deneycilik, tüm bilgilerin kaynağının, gözlem, deney ve tümdengelim olduğunu söyleyen teoridir. Alternatif bir düşünme biçimi ise bir grup felsefi teorinin dış dünya dediğimiz şeyin zihnimiz tarafından yaratıldığını benimseyen idealizmdir. Maddesel şeylerin varlığını kabul etmekle birlikte, idealistler, onların doğalarının bizim algımıza bağımlı olduğunu savunurlar.
Hakkında bilgi sahibi olduğumuz şeylerle, gözlemlediğimiz ya da yaptığımız için bilgi sahibi olduğumuz şeyler arasında farklar vardır. İlki “gösterimsel bilgi” İkincisi ise “pratik bilgi” olarak adlandırılabilir. Everest Dağını doğrudan görmediğimiz halde biliyoruz; bir kalp naklinin nasıl yapıldığını ya da bir müzik aletini nasıl çalacağımızı biliyoruz çünkü eğitim yoluyla gereken beceriyi elde ettik. Bu bilgi türleri örtüşür durumdadır çünkü kalp nakilleri ve müzik yapma hakkında da bilgi sahibiyiz.
En basit bilgi türleri, olgular üzerine eklenmiş olanlardır; nesnelerin isimleri, adların açık seçik dünyası, sıfatları kullanış biçimlerimizdeki ayrımlar. Bu gerçekler ister tarihsel zaman dilimleri, ister ailemizin ya da arkadaşlarımızın isimleri, ister kuşların birbirlerinden ayrılmasını sağlayan dış görünüşleri ya da araba motorunu oluşturan parçalar olsun, hem doğrudan hem de dolaylı olarak öğrenilir. Daha karmaşık bilgi türlerine verilecek örnek, kavramlar ve fikirlerdir. Hepimizin kişisel bir güzellik, estetik ve ahlaki açıdan ‘iyi’ algısı vardır ve her ne kadar belirgin olmasa da, hepimizin politik fikirleri ve dinsel inançları vardır. Bu inançlara ya da yanıtlara ihtiyaç duyan bilgimizin kurallarının giderek belirlenmesi sürekli olarak verdiğimiz kararlarda doğru değerlendirmeler yapmamızın zeminini oluşturur. Kendimizi bilmek, muhtemelen en önemli öğrenme aşamamızdır. Yavaş yavaş nelerden keyif aldığımızı, nelerden hoşlanmadığımızı, nelere değer verip neleri dikkate almadığımızı, neleri öğrenmemiz gerektiğini ve kişisel gücümüzü açığa çıkarmak için neler yapmamız gerektiğini öğreniriz. Kendimiz hakkındaki bilgileri çevremizle, nesnelerle ve insanlarla kurduğumuz ilişki sonucu ediniriz. Ancak, bu sadece öznel bir bilgi olabilir. Daha güvenilir olan, deliller karşısında kolayca sınanabildiği için ve kolayca elde edilip doğrulanabildiği için, bizim başkaları hakkında olan bilgilerimizdir. Bu karşılıklı ve aydınlatıcı bir bilgidir. Lucilius (MÖ y. 160’lar - 103/2) “Bilgi, sizin bildiğinizi başka biri bilene kadar bilgi değildir” der.
Bilgelik insanın bildiği ve başkalarına, durumlara, tercihlere ve yargılara uyguladığı her şeyde derin bir anlayışa sahip olmak diye düşünülebilir. Konfüçyüs (MÖ 551-479) bilgeliğin üç aşamada öğrenildiğini söyler; “ilki, en asil olan düşünmeyle, İkincisi en kolayı olan taklitle ve üçüncüsü en acı yol olan tecrübeyle.”
Kaynak: 80 Felsefi Soruya 80 Mantıklı Yanıt-Gerald Benedict
Comments