Dil insanlar için önemli olduğu kadar gizemlidir de.
Bazı sesler çıkarıyorsunuz ve insanlar her nasılsa uygun bir karşılık veriyor. Elbette, belirli seslerden, özellikle kelimeler gibi anlamlı olanlardan bahsediyorum ve tabii karşınızda sizin kelimelerinizin anlamım kavrayabilecek insanlar, yani sizin dilinizi konuşan insanlar olmalı. O halde, bir dili anlamak istiyorsak öncelikle "anlamın" ne olduğunu daha iyi kavramalıyız.
İlk şaşırtıcı sonuç, anlamın soyut olması. Bu şu anlama geliyor: Anlam somut bir nesne değil ve uzayda bir yer kaplamıyor. Diyelim biri "köpek" dedi. Kelimenin kendisi fiziksel bir nesne, bir ses; titreşen hava moleküllerinden ibaret. Bir fizikçi nesnenin tüm fiziksel özelliklerini ortaya koyabilir: konumunu, hareketini, frekansını vb. Ancak, anlam bu özelliklerden biri değil. Ses bir anlam ifade edebilir ama anlamı gerçekten seste saklı değildir.
Benzer bir şekilde, örneğin Çince anlamamanızın nedeni kulaklarınızın iyi duymaması değildir. Anlayamazsınız, çünkü kulaklarınız sadece sesler gibi fiziksel varlıkları algılar ve anlam fiziksel bir varlık değildir. Dünyadaki en iyi duyan kulaklara sahip olabilirsiniz ama biri sizinle Çince konuşursa, bomboş bakakalırsınız.
Başka bir şaşırtıcı sonuç daha var.
Şu iki cümleyi bir düşünün: "Yağmur yağıyor" ve "ıl pleut." Fransızca biliyorsanız, bu iki cümlenin aynı anlama geldiğini bilirsiniz. O zaman, anlamın dili nedir? Türkçe değil çünkü öyle olsa Fransızca cümlede anlam olmazdı ya da tam tersini de düşünebiliriz. Dolayısıyla, anlamın kendisi bir dile ait değildir.
Bu nedenle bir dili anlamak için dilden tamamen bağımsız olan, duyularımızla algılanamayacak soyut şeyleri anlayabilmemiz gerekir.
Neyse ki, bunu anlamak nasıl yapıldığını açıklamaya çalışmaktan çok daha kolay!
Kaynak: Her Gün 60 Saniye Felsefe, Andrew Pessin, Omega Yayınları, 2011
Comments