top of page

Neyi bilmemiz “gerekir”?


Neyi bilmemiz “gerekir”?

Bir anlamda bu açık bir sorudur, yanıtı zaman, mekân ve şartlara bağlıdır; başka bir anlamda, yanıt fiziksel olarak hayatta kalma ihtiyacımıza odaklıdır. Yaklaşık 100.000 yıl önce, nasıl barınak inşa edeceğimizi, bedenimizi soğuk­tan nasıl koruyacağımızı, yemek ihtiyacımızı karşılamak için nasıl avlanacağımızı, nasıl ateş yakıp sönmeden yan­maya devam etmesini sağlayacağımızı ve fiziksel sarsıntı­lardan ve hastalıklardan nasıl kurtulacağımızı bilmemiz gerekiyordu. Gelişmiş toplumların karmaşık yapısı belli konularda uzmanlaşmayı gerektirir, işte bu da yavaş ya­vaş hayatta kalmayı bilme ihtiyacını bizden uzaklaştır- mıştır. Günümüzde fiziksel anlamda hayatta kalmamız için bilmemiz gerekenler inşaat endüstrisi, gıda üretim­cileri ve dağıtımcıları, tıbbi becerileri olanlar, acil yar­dım servisleri ve silahlı kuvvetler mensupları gibi başka­larına dağıtılmıştır. “Üçüncü Dünya” olarak adlandırı­lan ülkelerde insanların hâlâ nasıl hayatta kalacaklarını bilmeleri gerekiyor ve her ne kadar yardım kuruluşları tarafından yardım görseler de, sağlıklı kalma sorumlu­luklarını yerine getirmeleri gerekiyor.

Askeri “bilme gerekliliği” ilkesi, görevi yerine ge­tirmek için sadece gereken bilginin verilmesini gerekti­rir, askeri anlamda gösterilmek istenen düşünce şudur: Tehdit altındayken bilmediğimiz bir şeyi açığa çıkara­mayız. Hayatlarımızın da benzer biçimlerde yapılandı­rıldığı söylenebilir. Çünkü hayatta kalmak için başkala­rına ihtiyaç duyarız, kariyerlerimizi sürdürmek için ne gerekliyse sadece onu öğrenmemiz gerekir ve muhteme­len, aslında bilmemiz gerektiği kadar bilmiyor olabiliriz. Geniş anlamda, bilmemiz gerekenler, bilgilerimiz ara­sındaki boşluklar tarafından belirlenir. Ancak, öncelik­lerimizi ve değer yargımızı oluşturmayı sağlayan türde bilgiler de eşit derecede önemlidir çünkü önceliklerimiz ve değer yargılarımız günlük yaşamda aldığımız karar­ları belirler.

Elbette, kendimizi de bilmemiz gerekir ve bazıları da şöyle diyecektir; bize fevkalade anlamlı bir biçimde işaret ettiği şeylerde Tanrıyı da bilmemiz gerekir. Ancak ya­şamlarımıza kendimiz soksak da, sadece hayatın gerçek­ten bir anlamı ve amacı olduğunu öğrenmek için her şe­yin nihai anlamını öğrenmeye çalışarak kafamızı patlat­mamız gerekmez. Belki de en önemlisi, çok açık olmasa da hızlı ve sürekli değişen bu dünyada nasıl değişeceği­mizi bilmemiz gerektiğidir. Charles Darwin (1809-1882) bunu şu şekilde ifade eder; “Hayatta kalanlar en güçlü olan türler değildir, en zeki olanlar da değildir, hayatta kalanlar değişikliğe en iyi biçimde uyum sağlayanlardır.”

592 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör

Comentários


bottom of page