Bir anlamda bu açık bir sorudur, yanıtı zaman, mekân ve şartlara bağlıdır; başka bir anlamda, yanıt fiziksel olarak hayatta kalma ihtiyacımıza odaklıdır. Yaklaşık 100.000 yıl önce, nasıl barınak inşa edeceğimizi, bedenimizi soğuktan nasıl koruyacağımızı, yemek ihtiyacımızı karşılamak için nasıl avlanacağımızı, nasıl ateş yakıp sönmeden yanmaya devam etmesini sağlayacağımızı ve fiziksel sarsıntılardan ve hastalıklardan nasıl kurtulacağımızı bilmemiz gerekiyordu. Gelişmiş toplumların karmaşık yapısı belli konularda uzmanlaşmayı gerektirir, işte bu da yavaş yavaş hayatta kalmayı bilme ihtiyacını bizden uzaklaştır- mıştır. Günümüzde fiziksel anlamda hayatta kalmamız için bilmemiz gerekenler inşaat endüstrisi, gıda üretimcileri ve dağıtımcıları, tıbbi becerileri olanlar, acil yardım servisleri ve silahlı kuvvetler mensupları gibi başkalarına dağıtılmıştır. “Üçüncü Dünya” olarak adlandırılan ülkelerde insanların hâlâ nasıl hayatta kalacaklarını bilmeleri gerekiyor ve her ne kadar yardım kuruluşları tarafından yardım görseler de, sağlıklı kalma sorumluluklarını yerine getirmeleri gerekiyor.
Askeri “bilme gerekliliği” ilkesi, görevi yerine getirmek için sadece gereken bilginin verilmesini gerektirir, askeri anlamda gösterilmek istenen düşünce şudur: Tehdit altındayken bilmediğimiz bir şeyi açığa çıkaramayız. Hayatlarımızın da benzer biçimlerde yapılandırıldığı söylenebilir. Çünkü hayatta kalmak için başkalarına ihtiyaç duyarız, kariyerlerimizi sürdürmek için ne gerekliyse sadece onu öğrenmemiz gerekir ve muhtemelen, aslında bilmemiz gerektiği kadar bilmiyor olabiliriz. Geniş anlamda, bilmemiz gerekenler, bilgilerimiz arasındaki boşluklar tarafından belirlenir. Ancak, önceliklerimizi ve değer yargımızı oluşturmayı sağlayan türde bilgiler de eşit derecede önemlidir çünkü önceliklerimiz ve değer yargılarımız günlük yaşamda aldığımız kararları belirler.
Elbette, kendimizi de bilmemiz gerekir ve bazıları da şöyle diyecektir; bize fevkalade anlamlı bir biçimde işaret ettiği şeylerde Tanrıyı da bilmemiz gerekir. Ancak yaşamlarımıza kendimiz soksak da, sadece hayatın gerçekten bir anlamı ve amacı olduğunu öğrenmek için her şeyin nihai anlamını öğrenmeye çalışarak kafamızı patlatmamız gerekmez. Belki de en önemlisi, çok açık olmasa da hızlı ve sürekli değişen bu dünyada nasıl değişeceğimizi bilmemiz gerektiğidir. Charles Darwin (1809-1882) bunu şu şekilde ifade eder; “Hayatta kalanlar en güçlü olan türler değildir, en zeki olanlar da değildir, hayatta kalanlar değişikliğe en iyi biçimde uyum sağlayanlardır.”
Comentários